Boşanma sonrası mal paylaşımı, evlilik boyunca edinilen malların adil şekilde bölüştürülmesini amaçlar. Bu süreçte mahkeme, Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen mal rejimi kurallarını esas alır. Uzman bir aile hukuku avukatı ile hak ve yükümlülüklerin doğru tespiti, dava sürecinin sağlıklı yürütülmesi açısından büyük önem taşır.
📘 Mal Rejimi Davası Nedir?
Mal rejimi, eşler arasındaki yasal mal paylaşım sistemini ifade eder. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) ile, aksine sözleşme yapılmadıkça evliliklerde edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Bu rejime göre eşlerin evlilik birliği içinde karşılığını vererek edindiği her türlü malvarlığı değeri edinilmiş mal sayılır ve boşanma durumunda kural olarak yarı yarıya paylaşılır. Diğer yandan, eşlerin bazı malvarlığı değerleri kişisel mal niteliğindedir ve paylaşıma dahil edilmez. Örneğin, TMK m.219’a göre eşlerin çalışma karşılığı kazançları, sosyal güvenlik ödemeleri, kişisel mallarının gelirleri gibi kalemler edinilmiş mala dahildir. Buna karşılık TMK m.220, evlilik öncesinde bir eşe ait olan malvarlığı; eşlerden birine miras veya bağış yoluyla geçen değerler; sadece kişisel kullanıma yarayan eşyalar; manevi tazminat alacakları gibi unsurların kişisel mal sayılacağını belirtir. Kısaca, edinilmiş mallar evlilik süresince birlikte oluşturulan ekonomik değerlerdir ve boşanma halinde artık değer hesaplanarak yarı yarıya paylaşım esas olur. Kişisel mallar ise kime aitse onda kalır, karşı taraftan bir talep konusu olmaz.
Mal rejiminin tasfiyesi davası, boşanma veya evliliğin iptali gibi sebeplerle evlilik sona erdiğinde, eşlerin mal rejiminin hükümlerine göre malvarlığının paylaştırılması için açılan hukuk davasıdır. Eşler evlilik birliğini sona erdirirken kendi aralarında mal paylaşımında anlaşamazlarsa, mahkeme bu davada hangi malın kime ait olduğunu, edinilmiş malların değerini ve tarafların katılma alacağı miktarını belirler. TMK m.179 uyarınca, mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejimin hükümleri uygulanır. Yani taraflar evlenirken başka bir mal rejimi seçmedilerse (örn. mal ayrılığı veya mal ortaklığı gibi), yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejiminin kuralları çerçevesinde hesaplama yapılır. Bu hesaplama sırasında hâkim, her bir malın edinilmiş mi yoksa kişisel mi olduğunu tespit eder; edinilmiş malların toplam değerinden varsa borçlar düşülerek her eşin artık değeri bulunur ve bunun yarısı diğer eşin katılma alacağı olarak belirlenir. Ayrıca, bir eşin kişisel malı olsa bile diğer eş bu malın edinilmesine ya da değer artışına karşılıksız katkıda bulunmuşsa, değer artış payı alacağı talep edebilir (önceki hukukta “katkı payı” olarak da bilinir). Örneğin bir eş, diğer eşin adına kayıtlı bir evin satın alınmasına maddi katkı sağlamışsa, boşanma sırasında yaptığı katkı oranında bedel ödenmesini isteyebilir.
Özetle, mal rejimi davası; boşanma sonrası mal paylaşımı anlamına gelen, eşlerin evlilik süresince elde ettikleri edinilmiş malların kanunda öngörülen şekilde bölüşülmesini sağlayan dava türüdür. Türk Medeni Kanunu’nun 218-241. maddeleri arasında mal rejimlerine dair ayrıntılı hükümler yer almakta olup, uygulamada en sık karşılaşılan rejim edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesidir.
⚖ Görevli Mahkeme
Mal rejiminin tasfiyesi davalarına bakmaya görevli mahkeme, Aile Mahkemesi’dir. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluşu Kanunu uyarınca, aile hukukundan doğan uyuşmazlıklar (boşanma, nafaka, velayet gibi) yanında evliliğin mal rejiminden kaynaklanan davalar da aile mahkemelerinin görev alanına girer. Nitekim Yargıtay içtihatlarında da, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesine ilişkin davaların Aile Mahkemesi tarafından görülmesi gerektiği vurgulanmıştır. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ise bu sıfatla Asliye Hukuk Mahkemesi davaya bakar (bu mahkeme, bulunduğu yerde aile mahkemesi yoksa kanunen aile mahkemesi sıfatıyla hareket eder).
Görevli mahkeme konusu, davanın esası açısından büyük önem taşır çünkü yanlış mahkemede dava açılması usulden reddine yol açabilir. Bu nedenle mal paylaşımı taleplerinin mutlaka aile mahkemesi nezdinde ileri sürülmesi gerekir. Örnek: Küçük bir ilçede aile mahkemesi kurulmamışsa, orada mal rejimi davası Asliye Hukuk Mahkemesi’nde (aile mahkemesi sıfatıyla) açılmalıdır. Görev konusu kamu düzenine ilişkin olduğundan, taraflar arasında anlaşmayla farklı bir mahkemede görülmesi de mümkün değildir.
📍 Yetkili Mahkeme
Yetkili mahkeme, davanın hangi yer mahkemesinde açılacağını belirler. Mal rejiminin tasfiyesi davalarında yetki kuralı, genel dava yetki kurallarından farklı olarak TMK m.214/2’de özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre birkaç duruma bakmak gerekir:
Eşlerden birinin ölümü halinde: Mal rejimi, ölümle sona ermişse, ölen eşin son yerleşim yeri mahkemesi davaya bakmakla yetkilidir. Örneğin, eşlerden biri İzmir’de ikamet ederken vefat ettiyse, miras bırakanın son ikametgahı olan İzmir’deki (Aile) Mahkeme yetkili olacaktır.
Boşanma veya evliliğin iptali halinde: Evlilik, bir boşanma kararı ile sona ermişse ya da halen devam eden bir boşanma davası varsa, boşanma davasına bakmaya yetkili olan mahkeme, mal rejiminin tasfiyesi davasında da yetkilidir. Yani boşanma davası hangi şehirde ve mahkemede görülmüşse, mal paylaşımı davası da aynı mahkemede açılmalıdır. Örneğin, taraflar Ankara 5. Aile Mahkemesi kararıyla boşanmışlarsa, mal rejimi davasını görmekte yetkili mahkeme yine Ankara 5. Aile Mahkemesi olacaktır. Yargıtay’ın bir kararında da, boşanmaya karar veren Yenihisar Aile Mahkemesi’nin, mal rejimi davası için de yetkili olduğuna hükmedilmiştir.
Diğer durumlar: Yukarıdaki iki durumun haricinde kalan hallerde (örneğin, eşler arasında hakim kararıyla olağanüstü mal ayrılığı rejimine geçilmiş ancak boşanma gerçekleşmemişse), davalı eşin yerleşim yeri Aile Mahkemesi mal rejiminin tasfiyesi davasında yetkilidir. Yani ne boşanma ne ölüm söz konusu değilse, davanın açılacağı yer, karşı tarafın (davalının) ikametgahının bulunduğu yer mahkemesidir.
Görüldüğü üzere, TMK 214 ile getirilen yetki kuralları genel usul hükümlerine göre önceliklidir. Bu nedenle mal rejimi tasfiyesi davası açarken, boşanmanın gerçekleştiği (veya devam ettiği) mahkemede ya da eşin ölümü halinde ölenin son ikamet yerinde dava açmaya dikkat edilmelidir. Aksi takdirde yetki itirazı ile karşılaşılıp zaman kaybedilebilir.
⏳ Zamanaşımı Süresi
Mal rejimi tasfiyesi davaları için zamanaşımı süresi, kanunda açıkça belirlenmemiştir. Türk Medeni Kanunu’nda mal paylaşımı davası açmak için özel bir süre öngörülmediğinden, Yargıtay uygulamada genel hükümlere başvurarak Türk Borçlar Kanunu’ndaki (TBK) 10 yıllık genel zamanaşımı süresini kıyasen uygulamaktadır. TBK m.146 uyarınca kanunda aksine bir hüküm yoksa “her alacak 10 yıllık zamanaşımına tabidir”. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da katılma alacağının niteliği itibariyle bir alacak hakkı olduğunu, bu nedenle 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu belirtmiştir.
Bu 10 yıllık süre ne zaman işlemeye başlar? Mal rejiminin sona erme şekline göre başlangıç farklılık gösterir. Boşanma veya evliliğin iptali durumunda, zamanaşımı süresi boşanma/iptal kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Yani boşanma kararı temyiz edilmeyip kesinleştiğinde veya Yargıtay’dan onanıp döndüğünde, o tarihten itibaren 10 yıl içinde mal paylaşımı davası açılabilir. Eşin ölümü halinde ise zamanaşımı, ölüm anında başlar. Örneğin boşanma kararı 1 Temmuz 2025’te kesinleşmişse, eşler 1 Temmuz 2035’e kadar mal rejimi tasfiyesi talebiyle dava açma hakkına sahiptir.
Önemle belirtilmelidir ki, TMK’da bu davalar için hak düşürücü süre de öngörülmemiştir. Yani 10 yıllık süre, karşı tarafın itirazı ile dikkate alınan bir zamanaşımı süresidir; sürenin geçmesi davanın görülmesine engel olmaz ancak karşı tarafın zamanaşımı itirazı başarılı olursa alacak talebi reddedilir. Uygulamada çoğunlukla boşanma kesinleştikten kısa süre sonra mal paylaşımı davası açılması tavsiye edilir, zira aradan uzun yıllar geçerse ispat güçlüğü ve değer tespiti sorunları yaşanabilir.
Ayrıca belirtelim: Yargıtay, değer artış payı alacağı (eşin yaptığı katkıdan doğan alacak) taleplerinin de aynı şekilde 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna karar vermektedir. Zamanaşımı süreleri, tarafların anlaşmasıyla değiştirilemez. Bu nedenle hak kaybına uğramamak için yasal süreler içinde dava açılmasına özen gösterilmelidir.
🔗 Boşanma davasıyla birlikte açılabilir mi?
Boşanma davası sürerken veya boşanma dilekçesinde, eşlerin mal rejimine dair taleplerini ileri sürmeleri mümkün olmakla birlikte, uygulamada bu iki talep fiilen bir arada karara bağlanmamaktadır. Yargıtay içtihatlarına göre mal rejiminin tasfiyesinden doğan talepler, boşanmanın fer’i (eki) niteliğinde değildir. Bu ne anlama geliyor? Şu anlama gelir: Eğer boşanma davasında mal paylaşımı talep edilirse, mahkeme bu talebi boşanma davasından ayırarak ayrı bir dosya haline getirir ve genellikle boşanma davası sonuçlanana kadar bekletir. Mahkeme öncelikle boşanmaya (ve varsa nafaka, velayet gibi hususlara) karar verir; mal rejimiyle ilgili kısım ise ayrı bir süreç olarak devam eder.
Bu durumun pratik sonucu, boşanma kararının gecikmesi riskidir. Zira tek bir dava içinde hem boşanma hem mal paylaşımı birlikte yürütülürse, malvarlığının tespiti, bilirkişi incelemeleri, hesaplamalar gibi işlemler boşanma sürecini uzatabilir. Bu nedenle uygulamada avukatlar, boşanma davasıyla mal paylaşımı davasını ayrı yürütmeyi tercih ederler. Hatta bir Yargıtay kararında, boşanma davasında ileri sürülen mal rejimi tasfiye talebinin ayrılıp bekletici mesele yapılması gerektiği açıkça vurgulanmıştır.
Özetle, boşanma davasıyla eş zamanlı olarak mal rejimi tasfiyesi talep edilebilir ancak mahkeme bu talebi hemen karara bağlamaz. Genellikle boşanma kesinleştikten sonra mal paylaşımı davası görülür. Bu, hem boşanmanın daha hızlı sonuçlanmasını sağlar hem de mal paylaşımı konusunda daha detaylı bir inceleme yapma olanağı verir. Uygulamada taraflar boşanma sırasında mal paylaşımı konusunda anlaşamamışlarsa, boşanma davası bittikten sonra ayrı bir dava açarak haklarını talep etmektedirler. Bu strateji, boşanma sürecini uzatmamak açısından da yaygın şekilde benimsenmiştir.
📎 Geniş Örneklerle Açıklama
Mal rejimi tasfiyesi konusunu somut örnekler üzerinden açıklayalım:
Örnek 1: Ayşe ve Mehmet 2010 yılında evlenmiş, herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapmamışlardır. Evlilik süresince Ayşe birikimleriyle bir daire satın almış, Mehmet de kendi adına bir araba almıştır. 2025 yılında boşanmaya karar verdiklerinde, ikisi de bu malların paylaşımını talep eder. – Bu durumda kanunen geçerli rejim edinilmiş mallara katılma olduğu için, 01.01.2002 sonrası kurulan bu evlilikte edinilen tüm mallar kural olarak ortak kabul edilir. Daire Ayşe’nin, araba Mehmet’in adına kayıtlı olsa da, her ikisi de evlilik içinde edinildiği için edinilmiş mal sayılır. Mahkeme, öncelikle Ayşe’nin dairesinin ve Mehmet’in arabasının o tarihteki değerini tespit edecek, varsa kalan kredi borçlarını düşecek ve artık değeri hesaplayacaktır. Ardından her bir eşin artık değerinin yarısı diğerine katılma alacağı olarak verilecektir. Diyelim dairenin net değeri 2 milyon TL, arabanın net değeri 400 bin TL olsun. Ayşe’nin artık değeri 2 milyon, Mehmet’inki 400 bin TL’dir. Ayşe, Mehmet’e kendi artık değerinin yarısı olan 1 milyon TL ödeyecek; Mehmet de Ayşe’ye 200 bin TL ödeyecektir. Mahkeme bu mahsuplaşmayı yaparak, sonuçta Ayşe’nin Mehmet’e net 800 bin TL ödemesine karar verecektir. Bu ödeme sonrası daire Ayşe’de kalır, araba Mehmet’te kalır – her ikisi de toplamda eşit değerde mal varlığı paylaşmış olurlar. Böylece evlilik boyunca edinilen mallar yarı yarıya bölüşülmüş olur.
Örnek 2: Ahmet, 2000 yılında kendine ait bir ev satın almıştır (evlilikten önce). 2005 yılında Emine ile evlenmiş ve 2006’da birlikte yeni bir yazlık ev almışlardır. Ayrıca evlilik sırasında Emine’nin babasından miras kalan bir arsası olmuştur. 2023’te boşandıklarında mal paylaşımı gündeme gelir. – Burada Ahmet’in evlilik öncesi aldığı ev, kişisel mal niteliğindedir; çünkü TMK’ya göre mal rejiminin başlangıcında bir eşe ait olan mal onun kişisel malı sayılır. Dolayısıyla Ahmet’in 2000’de aldığı ev tasfiyeye dahil edilmez, kendinde kalır. 2006’da alınan yazlık ev ise eşlerin evlilik içinde edinilmiş ortak malıdır; boşanmada bu evin değeri yarı yarıya paylaşılacaktır. Emine’nin babasından kalan miras arsası da Emine’nin kişisel malıdır (karşılıksız kazanım yoluyla elde ettiği için). Bu arsa üzerinde Ahmet’in bir hakkı olmayacaktır. Ancak dikkat: Emine’nin miras kalan arsasından evlilik süresince herhangi bir gelir elde edilip harcandıysa (örneğin kira geliri gibi), bu gelir edinilmiş mal kabul edilir ve tasfiyede dikkate alınır. Bu örnekte, hakim yazlık evin değerini belirleyip yarı yarıya paylaştıracak; Ahmet’in eski evi ve Emine’nin miras arsası ise kimin adına kayıtlıysa onda kalacaktır.
Örnek 3: Zeynep ve Ali evliyken Ali, kendi üzerine bir araba satın almıştır. Arabanın bedelinin 100.000 TL’sini Zeynep, birikimlerinden karşılıksız olarak vermiştir. Boşanma sırasında araba Ali’nin kişisel malı mıdır, Zeynep’in payı ne olacaktır? – Ali’nin arabası evlilik içinde alındığı için aslında edinilmiş maldır ve değeri yarı yarıya paylaşılacaktır. Fakat diyelim ki Ali, araba satın alınırken arabayı kendi adına alıp Zeynep’in katkısını görmezden gelmek istemiş olsun. Bu durumda bile Zeynep’in yaptığı 100.000 TL’lik katkı boşa gitmez; Zeynep, mal rejimi tasfiyesi davasında değer artış payı alacağı talep edebilir. Kanun, bir eşin diğer eşin malına yaptığı karşılıksız katkının, mal rejimi sona erdiğinde katkı oranında geri ödenmesini isteme hakkı verdiğini belirtir (TMK m.227). Bizim örneğimizde Zeynep, arabanın alımına % sayılabilecek bir katkı yapmıştır. Boşanma sırasında araba örneğin 300.000 TL değere ulaşmış olsun; Zeynep başlangıçtaki katkısı oranında, yani 1/3 oranında değer artış payı talep edebilir. Bu da 300.000 TL’lik değerin 1/3’ü olan 100.000 TL’yi Zeynep’in alacağı anlamına gelir. Görüldüğü gibi, bir eşin diğerine ait görünen malda bile emeği veya maddi katkısı varsa, mal rejimi tasfiyesi davası ile hakkaniyete uygun bir bedel alması sağlanır.
Örnek 4: Burak ve Ceyda boşanma arefesindeyken Burak, ortak birikimleriyle aldığı arsayı boşanma davası açılmadan kısa süre önce kardeşine devretmiştir. Ceyda mal paylaşımı davasında hakkını alabilir mi? – Eşlerden birinin, diğer eşin olası payını azaltmak amacıyla malvarlığını üçüncü kişilere devretmesi hukuken hakkaniyete aykırı bir davranıştır. Türk Medeni Kanunu, bu tür durumlar için eklenecek değer (TMK m.229) mekanizmasını öngörmüştür. Eğer Burak, mal rejiminin tasfiyesi öncesinde karşılıksız kazandırma yoluyla (örneğin hibe ederek veya değerinin çok altında satarak) mal kaçırdıysa, Ceyda bu işlemi tasfiye hesaplarında dikkate aldırabilir. Mahkeme, Burak’ın yaptığı devri malı halen Burak’ın elindeymiş gibi değerlendirerek paylaşım yapacaktır. Böylece Burak’ın payına düşen miktardan, kaçırılan malın değeri düşülmez ve Ceyda mağdur edilmemiş olur. Bu koruyucu hüküm, kötü niyetli mal kaçırma girişimlerini boşa çıkarmak için getirilmiştir. Örneğimizde Ceyda, Burak’ın kardeşine devrettiği arsanın değeri üzerinden kendi hakkı olan payı talep edebilir. Yargıtay kararları da, mal rejiminin tasfiyesinde karşı tarafın rızası olmadan yapılan karşılıksız kazandırmaların (örneğin muvazaalı devirlerin) edinilmiş mal hesabına eklencek değer olarak katılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Yukarıdaki örnekler, mal rejimi davasının somut durumlarda nasıl uygulandığını göstermektedir. Her evlilikte mal varlığı yapısı farklı olabileceğinden, davanın sonucu da bu somut duruma göre şekillenir. Özellikle mal varlığının tespiti, kişisel-edilmiş mal ayrımı, borçların hesaplanması gibi teknik konular, her bir vaka özelinde dikkatlice değerlendirilir.
❓ Vatandaşların En Sık Sorduğu Sorular
Soru 1: Boşanmadan önce mal paylaşımı davası açabilir miyim?
Cevap: Genellikle hayır, açamazsınız. Çünkü mal rejiminin tasfiyesi davası açılabilmesi için önce mal rejiminin sona ermesi gerekir. Evlilik devam ederken (resmen boşanmadan) mal paylaşımı yapılamaz. Örneğin, sadece ayrı yaşamaya başlamak mal rejimini sona erdirmez; mutlaka boşanma kararı veya hakim kararıyla mal ayrılığına geçiş olmalıdır. TMK m.225 uyarınca, mal rejimi boşanma davasının açıldığı anda sona ermiş sayılır, ancak uygulamada boşanma kararı kesinleşmeden mal paylaşımı davası görülmez. Yani önce boşanma davası bitmeli (karar kesinleşmeli), ardından mal rejimi tasfiyesi için dava açılmalıdır. Bunun tek istisnası, evlilik sürerken haklı sebeple mal ayrılığına geçiş davası açılmasıdır (TMK m.206). Hakim, istisnai hallerde evlilik devam ederken mal rejimini mal ayrılığına çevirebilir. Böyle bir karar alınırsa, o noktadan itibaren mal rejimi sona erdiği için tasfiye davası açılabilir. Ancak bu da boşanma davasıyla değil, ayrı bir hukuki süreçle mümkündür. Sonuç olarak, boşanmadan önce mal paylaşımı talepleri kural olarak dinlenmez; önce evlilik birliği sonlanmalı, sonra paylaşım talep edilmelidir. Unutmadan, boşanma kesinleştikten sonra mal paylaşımı davası açmak için 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır.
Soru 2: Evlilikte alınan mallar mı paylaşılır, yoksa öncesinde sahip olduklarımız da dahil mi?
Cevap: Yalnızca evlilik süresi içinde edinilen (kazanılan) mallar paylaşılır. Eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları mallar ya da evlilik sırasında karşılıksız edinilen değerler (miras, bağış gibi) paylaşım dışıdır. Kanun, evlilikle birlikte oluşan ekonomik birliktelikte tarafların ortak emeğiyle kazanılan değerlerin bölüşülmesini amaçlar. Bu nedenle, örneğin bir eşin evlenmeden önce aldığı ev, otomobil, birikmiş para gibi varlıkları kişisel mal kabul edilir ve boşanma halinde karşı tarafa bu maldan pay verilmez. Aynı şekilde, evlilik sırasında bir eşe miras kalan ev veya hediye edilen altın gibi kazandırmalar da o eşin kişisel malı sayılır. Örnek: Ahmet’in evlenmeden önce sahip olduğu arsa boşanmada bölüşülmez, kendisinde kalır. Ayşe’nin evlilik sırasında çalışıp biriktirerek aldığı arsa ise edinilmiş maldır, değeri yarı yarıya paylaşılır. Yine Ayşe’nin evlilik sırasında anneannesinden kalan altın bilezikler kişisel malıdır, paylaşıma girmez. Ancak kişisel malın gelirleri edinilmiş mal sayılır: Diyelim Ayşe anneannesinden kalan bir daireyi kiraya verip gelir elde etti; bu kira geliri edinilmiş mal kabul edilir ve boşanmada ortak olarak paylaşılır. Yasal dayanak olarak TMK m.219 edinilmiş malları, m.220 kişisel malları örneklerle saymıştır. Genel kaide: Evlilik süresince elde edilen kazançlar ortaktır, evlilik öncesi veya karşılıksız kazanımlar ise kime aitse onda kalır.
Soru 3: Düğünde takılan takılar (altınlar) kime ait, mal paylaşımına dahil edilir mi?
Cevap: Düğün takıları konusunda ülkemizde genel kabul gören kural, kural olarak tüm takılar kadına (geline) ait sayılır şeklindedir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, aksi kararlaştırılmadıkça veya yerel adet farklı olmadıkça, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları ve paralar, kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın kadına bağışlanmış kabul edilir ve kadının kişisel malı sayılır. Bu durumda, boşanma halinde kadın, düğünde takılan tüm ziynet eşyalarını kendi malı olarak tutabilir; erkek bunlar üzerinde hak iddia edemez. Örneğin düğünde takılan bilezikler, altın setler, para takıları genelde kadının olur. Ancak bu kuralın istisnaları da bulunmaktadır. Eğer yöresel örf ve adet farklıysa (örneğin bazı yörelerde erkeğe takılan takının erkeğe ait sayılacağına dair adet varsa) veya eşler arasında takıların paylaşımına dair özel bir anlaşma varsa, bu durumda genel kural uygulanmayabilir. Nitekim Yargıtay, son yıllarda erkeğe takılan takılar konusunda önceki yaklaşımını gözden geçirmiştir. 2024 yılında 2. Hukuk Dairesi’nin bir kararında, erkeğe takılan takıların erkeğe ait olacağı, tarafların ortak bir takı sandığına konulan paraların ise ortak sayılacağı yönünde yeni bir ilke benimsenmiştir. Yani güncel görüşe göre erkeğe özgü takılar erkeğe, kadına özgü takılar kadına ait sayılacaktır. Bu değişiklikle birlikte uygulamada bazı belirsizlikler ortaya çıkmışsa da, halen yaygın uygulama kadına takılan ziynetlerin kadında kalması yönündedir. Sonuç olarak, düğün takıları genellikle mal rejimi tasfiyesine dahil edilmez, taraflar arasında ayrı bir ziynet davası konusu olabilmektedir. Kadın eş, düğünde takılan takıları aynen veya bedel olarak eski eşinden talep edebilir; bu, boşanmadan bağımsız bir hukuki taleptir. Özetle: Düğün takıları kural olarak kadının kişisel malıdır ve mal paylaşımı hesabında göz önüne alınmaz.
Soru 4: Ortak bir evimiz var, boşanmada bu ev nasıl paylaşılacak? Ev tamamen birimize verilebilir mi?
Cevap: Eşlerin ortak edindiği bir ev varsa, mal rejimi tasfiyesi sırasında bu evin akıbeti birkaç şekilde olabilir. Kural olarak evin değeri hesaplanır ve her iki eşin yarı payı belirlenir. Fiilen bir evi ikiye bölmek mümkün olmadığından, genelde tarafların anlaşmasıyla evin bir eşte kalması ve diğer eşe payına tekabül eden değerin ödenmesi yoluna gidilir. Eğer taraflar anlaşamazsa, mahkeme evi satıp bedelini paylaştırmaya da karar verebilir. Ancak Türk Medeni Kanunu, aile konutu gibi paylı mülkiyete konu mallarda adil bir çözüm için özel bir imkan tanımıştır. TMK m.226/2 uyarınca, eşlerden biri, diğerinin payını ödemek şartıyla ve kendisi için daha üstün bir yarar olduğunu ispat etmek koşuluyla, ortak malın tamamının kendisine verilmesini mahkemeden isteyebilir. Buna “üstün yarar” ilkesi denir. Örneğin, boşanmada çocukların velayeti anneye verilmişse ve söz konusu ev aile konutu ise, annenin çocuklarla beraber evde barınma ihtiyacı üstün yarar olarak değerlendirilebilir; anne, evin kendi üzerine tescilini talep edip babaya düşen payın parasını ödemeyi teklif edebilir. Mahkeme, somut duruma göre bunun hakkaniyete uygun olduğuna kanaat getirirse, evi annenin adına bırakıp babanın payı kadar ödeme yapılmasına hükmedebilir. Bu sayede ev korunmuş ve çocukların düzeni bozulmamış olur. Eğer böyle bir üstün yarar iddiası yoksa veya ispat edilemezse, ev genellikle satışa çıkarılır ve elde edilen para ikiye bölünür. Uygulamada da genellikle eşlerden birinin mali gücü yeterliyse evi üzerinde tutup diğerine ödeme yapması yoluna gidilmektedir. Özetle: Ortak ev, ya anlaşmayla bir eşe bırakılıp diğerine parasal denkleştirme yapılır ya da mahkeme kararıyla üstün yarar bulunan tarafa verilip diğerine payı ödenir; bunlar mümkün olmazsa ev satılarak geliri paylaşılır.
👨⚖ Avukatın Önemi
Mal rejiminin tasfiyesi davaları, teknik hukuki bilgi ve ekonomik değerlendirmelerin iç içe geçtiği karmaşık süreçlerdir. Bu nedenle bu tür davalarda bir avukatın yardımından faydalanmak kritik bir rol oynar. İşte avukatın önemi ve sunduğu katkılardan bazıları:
Hukuki uzmanlık ve doğru yönlendirme: Deneyimli bir aile hukuku avukatı, Türk Medeni Kanunu’nun mal rejimine dair hükümlerine ve güncel Yargıtay içtihatlarına hakimdir. Hangi malların kişisel hangilerinin edinilmiş olduğunu, hangi taleplerin ileri sürülebileceğini bilir. Örneğin TMK m.229’da düzenlenen eklencek değer veya TMK m.227’deki değer artış payı gibi karmaşık konularda haklarınızı tespit eder ve bunları dava dilekçesinde doğru şekilde talep eder. Bir avukat olmadan, hak sahibi olduğunuz bazı alacak kalemlerini (örneğin eşinizin mal kaçırmasından doğan eklenmiş değer talebi gibi) gözden kaçırabilirsiniz.
Delillerin toplanması ve ispat yükü: Mal paylaşımı davalarında ispat son derece önemlidir. Hangi malın kime ait olduğunu, malın değerini, bir eşin diğerine katkısını kanıtlamak gerekebilir. Avukat, tapu kayıtları, banka hesap hareketleri, araç kayıtları, şirket hisseleri gibi mal varlığı unsurlarının tespitini yapar; gerekirse bilirkişi incelemeleri talep eder. Özellikle bir malın kişisel mal olduğunu iddia eden taraf, bunu ispatla yükümlüdür. Avukat, müvekkilinin ispat yükünü yerine getirmesi için strateji oluşturur (örneğin evlilik öncesi mal envanter kayıtlarını, düğün videolarını, tanık beyanlarını, yazılı sözleşmeleri vb. delil olarak sunar). Uzman bir avukat, hangi belgenin mahkemede nasıl bir etki yaratacağını bilir ve dava dosyasını eksiksiz hazırlar.
Doğru değer tespiti ve hesaplama: Mal rejimi davasında, özellikle gayrimenkuller, araçlar veya şirket hisseleri söz konusuysa, bunların doğru değerlemesi yapılmalıdır. Avukatınız, bilirkişinin belirlediği değerin gerçeği yansıtmasını takip eder, gerekirse itiraz eder. Ayrıca katılma alacağının veya değer artış payının hesabında kanuna uygun formüllerin kullanılmasını sağlar. Örneğin, yukarıda değindiğimiz üstün yarar iddiası ile evin sizde kalmasını talep ediyorsanız, avukat bunun şartlarını somut delillerle ortaya koyar ve evin rayiç değerine ilişkin kanıtlar sunar. Karşı tarafın eksik ya da yanlış beyanlarla mal saklamaya çalışması halinde, avukat çapraz sorgu veya ek delil talepleriyle gerçeği ortaya çıkarmaya çalışır.
Usul işlemleri ve süreler: Bir avukat, davanın doğru mahkemede açılmasını, dava dilekçesinin usule uygun olmasını ve zamanaşımı/süre engellerine takılmamasını temin eder. Örneğin, yetkili mahkemenin hangisi olduğunu yukarıda açıkladık – avukatınız, davayı doğru yerde açarak yetki itirazlarının önüne geçer. Aynı şekilde, 10 yıllık süre dolmadan talebinizi ileri sürer ve gerekirse dava devam ederken zamanaşımı kesici işlemleri takip eder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na uygun şekilde delillerin zamanında bildirilmesi, cevaba cevap, ikinci cevap dilekçeleri gibi usul adımlarının atlanmaması, harç ve giderlerin tamamlanması gibi konularda avukat titizlikle hareket eder. Bu sayede hak kaybı yaşama riskiniz azalır.
Müzakere ve anlaşma becerisi: Her dava mahkeme kararına gitmek zorunda değildir; bazen taraflar aralarında anlaşarak da mal paylaşımını çözebilir. Avukatınız, karşı tarafla müzakere ederek sizin çıkarlarınızı koruyan bir uzlaşma zemini bulmaya çalışabilir. Örneğin çocukların geleceği veya tarafların ekonomik durumu gözetilerek, daha hızlı ve dostane bir mal paylaşımı protokolü hazırlanabilir. Deneyimli bir avukat, hangi durumlarda uzlaşmanın, hangi durumlarda yargı yolunun daha avantajlı olduğunu analiz eder ve ona göre tavsiyede bulunur. Anlaşma sağlanacaksa protokolü hukuken bağlayıcı ve açık şekilde kaleme alır, böylece ileride yeni ihtilaflar çıkmasını önler.
Duygusal destek ve objektif bakış: Boşanma ve mal paylaşımı süreçleri duygusal olarak yıpratıcı olabilir. Taraflar öfke, üzüntü gibi hislerle hareket ederek kendi çıkarlarına uygun olmayan kararlar alabilir. Avukat ise meseleye duygusal değil objektif ve profesyonel yaklaşır. Sizin adınıza soğukkanlı bir şekilde haklarınızı savunur, duygusal çatışmaları hukuki zemine çekerek çözmeye çalışır. Bu, özellikle karşı tarafın uzlaşmaz tutum sergilediği durumlarda sakin kalıp strateji belirlemenize yardımcı olur.
Sonuç olarak, mal rejimi tasfiyesi davalarında avukatın önemi büyüktür. Kanun maddelerinin yorumlanması, Yargıtay kararlarının takibi, karmaşık hesaplamaların yapılması ve usul kurallarına uyulması gibi konular teknik bilgi gerektirir. Bir avukat, hak kaybına uğramanızı önlemek, size düşen en yüksek payı almanızı sağlamak ve süreci hızlandırmak adına en büyük destekçiniz olacaktır. Özellikle yüklü mal varlığı söz konusuysa veya uyuşmazlık seviyeli değilse, uzman bir avukatla çalışmak dava sonunda elde edeceğiniz sonuç açısından kritik rol oynar. Unutmayın, hukuki süreçlerde hak aramak bir yarış gibidir; iyi bir avukat sizin bu yarışı en önde tamamlamanıza yardımcı olacaktır.
Comments are closed